Genel
Giriş Tarihi : 16-02-2020 12:36   Güncelleme : 16-02-2020 12:36

Amiral Cem Gürdeniz yazdı:

Yakın tarihimizde gelecek nesillerin ders almak üzere asla unutmaması gereken iki tarih vardır

Amiral Cem Gürdeniz yazdı:

Yakın tarihimizde gelecek nesillerin ders almak üzere asla unutmaması gereken iki tarih vardır. Her ikisinde de halkımız kandırılmıştır. 

İLKİ 11 ŞUBAT 2011 TARİHİDİR

O gece 163 Türk Silahlı Kuvvetleri muvazzaf ve emekli personeli, FETÖ tarafından yönetilen ve yönlendirilen sözde Balyoz davası ile Silivri ve Hasdal Cezaevlerine gönderildi. 2008 yılında Ergenekon tutuklamaları ile başlayan cumhuriyet tarihinin yüz karası kumpas davalar süreci iktidar, muhalefet, parlamento ve birkaç istisna dışında tüm yazılı ve görsel medyanın kısacası Türkiye’nin gözü önünde post modern bir hukuk ve adalet katliamı şeklinde sürdürüldü. Toplumsal refleks yok edildi. Milyonlar büyük bir illüzyonla uyutuldu. 11 Şubat 2011’de CIA ve Gladyo destek ve kaynaklı FETÖ, hükümetin gücünü kullanarak Anadolu’daki son Türk devletine tarihinin en büyük darbesini vurmuştu. Ordu ve Donanma emperyalizm tarafından teslim alınmıştı. Cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk’e ait tüm birikim ve değerlere karşı başlatılan topyekun savaşta emperyalist cephe en büyük zaferini kazanmıştı. 

İKİNCİ TARİH 24 NİSAN 2004 TARİHİDİR

Kıbrıs Adasındaki emperyalizm cephesinin geniş destek, yönlendirme ve propagandasıyla Kuzey Kıbrıs Türk halkı, adadaki bağımsız varlığını sonlandıran, Türk askerinin geri çekilmesi ve garantörlük hakkımızın ortadan kaldırılmasına onay veren Annan Planına 24 Nisan 2004 günü yüzde 65 çoğunlukla Türkiye tarafından geliştirilen “Yes be Annem’’ sloganı ile evet dedi. Anavatanın 500 evladını şehit vererek kurtardığı Yavru Vatan, 30 yıl sonra Türkiye’ye “git başımdan’’ diyor, vatanseverliği, bağımsızlık karakteri, dayanıklılığı, savaşçılığı ve milli değerlere bağlılığı ile öne çıkan Türk halkı bu değerlerine ihanet ediyor ve ilk kez emperyalizme payanda oluyordu. Talihin gücü olsa gerek Rumlar plana hayır dediği için Türkler uçurumun kenarından dönüyordu. 

11 ŞUBAT 2020'DE TARİH TEKRAR MI EDİYOR?

2011 yılından itibaren ABD ve AB yönlendirmesi ile jeopolitik çıkarlarımız dışında Suriye’nin parçalanma sürecine dahil olduk. ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet edecek şekilde 911 km sınırımız olan güney komşumuzun istikrarsızlaştırılması sürecinde aktör olduk. İŞID denen, ABD ve İsrail tarafından yaratıldığı bilinen köktendinci terör örgütüne uygulatılan stratejik tiyatronun sonucunda güneyimizde denize çıkışı olan kukla bir Kürt devletçiğinin kurulmasını 15 Temmuz FETÖ kalkışmasının yarattığı şok sonrası, Fırat Kalkanı harekatı ile son anda erteleyebildik. İdlib’de son aylarda yaşananlar ve yapılan stratejik hatalar sonucu geldiğimiz noktada erteleme kelimesini, önleme yerine kullanmak zorunda kaldım. Zira 11 Şubat 2020 tarihinden sonra işimiz çok daha zorlaştı. 11 Şubat 2020’de ABD Suriye Özel Temsilcisi, eski ABD Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey’in “İdlib’de şehitlerimiz var. Başınız Sağ olsun” deklarasyonu ile yeni bir süreç başladı. En yetkili ağızların aynı zaman diliminde NATO ve AB’nin İdlib’e müdahil olma talebinin dile getirilmesi ise işimizi son derece güçleştirecek gelişmeler olarak tarihte yerini aldı. Fırat’ın doğusunda ABD zaten sahadadır. Diğer yandan NATO demek ABD demektir. Aynı ABD, Kürt kantonlarının birleşmesi için PYD/YPG/PKK’ya yıllardır yatırım yapmıyor mu? On binlerce TIR bölgeye gönderilmedi mi? FETÖ lideri yıllardır CIA/FBI koruması altında melanet yaymaya devam etmiyor mu? Jeffrey, 12 Şubat günü İdlib’de Türkiye ile istihbarat paylaşımı yapacaklarını deklare ederken, geçen hafta Irak’ta ve Fırat’ın doğusunda TSK ile istihbarat paylaşımını kestiklerini nasıl izah edecek? Bakın bu talebin yapıldığı aynı saatlerde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı O’Brien ne diyor: “Suriye’deki sivil katliamlarının durdurulması gerektiğini yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz, fakat İdlib’e askeri olarak müdahale edeceğimizi sanmıyorum.” Evet, ABD vekillerini savaştırırken, kendi askerinin kanını akıtmıyor. ABD vekillerine silahını ve dolarını kullandırıyor. Türk askerinin kanının akması ve Türk - Suriye savaşının başlatılması için her yolu deniyor. Barış Pınarı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi Vatan Savaşına yönelik harekatları endişe ile izlediğini beyan eden ABD, İdlib yüzünden Türk - Rus; Türk-Suriye çatışma ve kaos süreçlerine alkış tutuyor. Jeopolitik ve strateji yoksunu mandacı Atlantikçiler de bu sürece aynen Annan Planı ve Balyoz tutuklamaları sürecinde olduğu gibi destek vermeye devam ediyor. Türkiye, Şam ile fiilen savaşa girse tekrar Atlantik dünyasına geri dönecekleri için bayram edecekler. Ama unutmayalım ki son anketlere göre NATO’ya Türk halkının sadece sadece 21’i olumlu bakarken, halkımızın yüzde 64’ü ABD’yi tehdit olarak görüyor. İdlib’e rağmen tarihin akışını ve zamanın ruhunu değiştirmek çok zordur. 21. yüzyıl jeopolitiği, 20. yüzyılın artıklarını mutlaka değiştirecektir. 

Diğer taraftan medyada değerli karacı emekli generallerin yorumlarından anlaşıldığı üzere sahada askeri doktrin çerçevesinde hatalar yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede tecrübeli muharip komutanların Suriye cephesinde görevlendirilmeleri düşünülmelidir. Benzer şekilde Rusya ve İran ile sahadaki istenmeyen olayların önlenmesine yönelik iletişim kanallarının açık tutulması ve dışişleri ile savunma bakanlığı arasındaki eşgüdüm ve işbirliğinin en yüksek seviyede idamesi sağlanmalıdır. 

Kahramanmaraş’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 100. Yılının Hatırlattıkları 

12 Şubat 2020 Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümü idi. Kahramanmaraş kalesinden Türk bayrağını Ermeniler ve Fransızlar 27 Kasım 1919’da indirmiş, Fransız bayrağını çekmişlerdi. 21 Ocak 1920 günü Fransız güçlerine karşı başlayan kurtuluş mücadelesi 22 gün sonra 12 Şubat 1920 sabahı zaferle sonuçlandı. Her iki tarih de yani 27 Kasım ve 12 Şubat 100 yıl ara ile ders alınması gerekecek kadar önemli tarihler. Kalenin düşmesinden ve Türk bayrağının indirilmesinden tam 100 yıl sonra 27 Kasım 2019’da bu kez Türk Bayrağını Libya ile yaptığımız deniz sınırlandırma anlaşması ile mavi vatanımızın güney batı sınırına diktik. (Bu arada Libya ile imzalanan Mutabakat Muhtırasının fikir babası ve mimarı Amiral Cihat Yaycı’nın da Kahramanmaraşlı olması kaderin güzel bir cilvesi. Diğer taraftan 12 Şubat 2020 günü, talihsiz bir tesadüf olarak, İdlib olayları nedeni ile ABD özel temsilcisi James Jeffrey’in Ankara’da katıldığı toplantının ve Türkiye’nin Brüksel’de yapılan Savunma Bakanları Toplantısında NATO’ya İdlib’e müdahil olması için çağrıda bulunduğu gün. Diğer bir deyişle bugünü, 15 Temmuz 2016 sonrası oluşan yeni güvenlik konjonktürünün rota değişikliğine zorlandığı dönemin başlangıcı olarak da görebiliriz. Tarihimizden, Anadolu’nun çektiği acılardan ders almamız ve tarihi tekrar ettirmememiz gerekir. Tarih ders almayanlar için tekrar eder. Asya çağının ve çok kutuplu dünya düzeninin başladığı bir dönemde ısrarla Atlantik çağına ve tek kutuplu ABD hegemonyasının ipine sarılanlara, Türkiye’ye güvenmeleri ve mandacı psikolojiyi terk etmelerini tavsiye etmek vatandaşlık görevimizdir. 

>

Bahtiyar BodurBahtiyar Bodur

Genel Yayın Yönetmeni